İçeriğe geç

Bankacılık hisse senetleri neden yükselemiyor?

Yatırımcıların elinde uzun zamandır tuttuğu ve nerdeyse dolar bazında 98 yılındaki fiyatlara düşen bankacılık sektörü hisse senetleri bir türlü yükselmiyor? Peki neden?

Bankacılık sektörü hisselerinde genelde yabancı kurumsal yatırımcıların ağırlıklı olarak yatırım yapmış olması ve bu dönemde alış değil satış yönünde hareket etmeleri ilk etken. Pandemi süreciyle beraber yabancı bankalar ve fonlarda büyük çaplı likidite sorunu yaşandı. Ellerinde zarar ettikleri tahviller, hisse senetleri, kredisini ödeyemeyen müşteriler yanında petrol fiyatlarındaki düşüş, ellerindeki en sağlam araç altın varlıklarını bile satmalarına yol açtı. İşte Türkiye’de de bu tür bir satış yapmak zorunda kaldılar. Fed başta olmak üzere fon sağlayan Merkez Bankaları olmasaydı likidite krizi nedeniyle batmak durumunda kalacaklardı. ABD Merkez Bankası FED bu dönemde repo işlemlerinde tarihi rekorları üst üste kırdı, sadece kendi ülkesine değil diğer ülkelere de swap yoluyla para yolladı ve rezerv para olarak destekledi. Bu dönemde 100’den fazla ülke İMF’den borç istedi. Bu ülkeler arasında Türkiye yoktur. Hem swap kanalından mahrum bırakılan hem de İMF desteği almayan Türkiye bu süreci hasarsız atlattıysa burada güçlü sermaye yeterlilik oranına sahip bankacılık sistemi ve vatandaşın krizlere karşı alışkın, sağduyulu yaklaşımı en önemli faktördür. İşte bu pandemi krizinde satılan hisse senetleri yerli yatırımcı ve fonlar tarafından karşılanmıştır. Ancak bu fonlanan hisse miktarının yüksekliği ve her yükselişte gelen yeni yabancı satışları banka hisse senetlerinde baskı yaratmakta ve hisse senetleri çıkamamaktadır. Türkiye için her konu hakkında kötümser konuşmayı doğru bulmuyorum. Türkiye’de kamu, milli gelirinin yüzde 30’u kadar borçlanması ile borçlu ülkeler listesinde en aşağılardadır. Japonya bu listede yüzde 250 seviyelerindedir ve nerdeyse bütün gelişmiş ülkeler…Yunanistan ve Güney Kıbrıs ise ilk 10 ‘a girmektedir. Türkiye’de özel sektör yanlış bir şekilde borçlanmıştır bunun içinde asıl payı ise kamu kaynaklı yatırımların yap-işlet-devret modeli veya gelecekte oluşacak gelirlerin garanti yoluyla satılması yöntemi, yol-köprü-şehir hastaneleri-enerji yatırımları oluşturmaktadır. Burada yerli bankaların da katılımı ve garantisi mevcuttur. Olası siyasi risklerde, bankacılık sektörü üstünde fiyatlanıyor olma ihtimali mevcuttur.

Herkes artık sıranın bankalara geldiğini, pandemi süreci bitişiyle beraber bankacılık sektörünün de yükseleceğini konuşmaya başladı. Hatta küçük sermayeli şirketleri hızla hareket ettiren yerli oyuncularda da pozisyonlar alındığı ve yukarı ivme için sosyal medya kanalları dahil tüm mecralarda seferberlik ilan edildiğini görüyoruz. Peki güç yeter mi? Nereye kadar yeter? Yeni yabancı satışı gelir mi? Şu ana kadar gelen 555 bin yatırımcının karşılığında yabancı payının yüzde 5’inin karşılandığını düşünürsek, teoride kalan yabancı payını karşılayabilmek için 5 milyon yeni yatırımcının gelmesi mi gerekiyor? Kaç tane yeni yatırımcı bankacılık sektörünü sırtlayabilir? Yoksa yabancı kurumsal yatırımcı geri mi dönmeli?

Peki neden satıyorlar? Öncelikle ABD seçimleri bir risk. Türkiye açısından Trump yerinde Biden’ın seçilmesi durumunda siyasi ve ekonomik risklerin ortaya çıkabileceği, Halkbank ve yanında başka bankaların da gündeme gelerek ceza kesilebileceği ve eski dosyaların tekrar açılacağı gibi bunu rapora da döken bir çok analiz mevcut. Bu taraflı raporlarda Kıbrıs harekatı sırasında senatör olan Biden’ın ambargo kararındaki etkisi ve son dönemde yaptığı açıklamalar da sıralanmış. Diğer taraftan bu salı-çarşamba S-400 ler için ilk denemeler yapılacak ve Yunanistan tarafında hemen ilk tepkiler görülmeye başladı. Sistemlerin son aylarda aktif olduğu ve radarların Fransız ve Yunan gemilerine karşı test edildiği de yunan basınında yer alıyor.

Aşağıda bankacılık endeksi grafiğini görebilirsiniz.

Peki durum böyleyken bankacılık hisse senedi alamayanlar, karlı ve düzgün borsa şirketlerini alarak kar etti diye düşünüyorsanız bunun tam tersi bir durum söz konusu. Nerede zor durumda olduğunu açıklayan, bedelli sermaye artışı ile para toplamak zorunda olan, yarın öbür gün bir anda iflas davası veya gelen bir icra haberi nedeniyle Borsa İstanbul yönetiminin tahtasını kapatabileceğı ve yatırımcının parasının sıfır olması riskini taşıyan hisse senetleri varsa, onlara gün doğmuş.

Borsada bu yıl içinde zarar edenlerin ortalama getirisine bakın, borsa hisse senedi fiyatları uçmuş, kar edenleri nerdeyse üçe katlamış. Karlı şirketler arasında da karlılığı ölçen fiyat/kazanç oranları ne kadar kötüyse hisse senetleri o kadar değer kazanmış…BORSA ŞİRKETİYSEN ZARAR ET, ONU DA BECEREMİYORSAN AZ KAR ET Kİ HİSSE SENETLERİN YÜKSELSİN…bu sene genel kurullarda çok kar edenleri mi ibra etmeyelim ? Yani acaip bir piyasa oluşmuş. Cehalet prim yapmış, balıklar yemlenmiş, oltalar atılmış.

Son zamanlarda piyasada gerçek yatırım uzmanı olanların aşağılandığı ve üçkağıtçı, düzenbaz, dolandırıcıların itibar gördüğü bir dönemden geçiyoruz. Manipülatör değilsen adam değilsin artık…Ne yazık ki kamu otoriteleri bunun sonunun büyük bir av ile sonuçlanacağını ve bir ömür biriktirdiği parayı, üç beş ayda sosyal medya dolandırıcıları ile işbirliği yapan manipülatörlere kaptıran cahillerin, kurumları önünde eylem yapabileceğini hesap etmiyor, ben bunları gördüm yaşadım. Yurtdışına para göndermek için elli takla atan dolandırıcılar için de devlet daha hızlı olmalıdır. Finansal okur yazarlık ülkenin bir numaralı sorunu haline gelmiştir. Bu konuda üstümüze düşeni Finansal Yatırımcılar Derneği olarak yapıyoruz ve etkinliklerimiz artacak. Bu cahil, bu eğitimsiz insan bizim insanımızdır, mutlaka eğitmeliyiz.

Şunu unutuyorlar ki devlet hep genç ve güçlüdür, hep not alır, kaydeder. Kazandığını hep kazanacağını zannedersin ki o gecenin sabahına karşı iş değişir. Kandırdığın zır cahilin parasıyla rolls royce’a biniyorsan, günü gelince hapise girmeyi de göze alacaksın.