İçeriğe geç

PİYASALARA DOLAR YAĞMURU, TÜRKİYE’Yİ NASIL ETKİLEYECEK?

ABD swap yoluyla tüm gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere dolar basıyor, (Türkiye hariç) bu stratejinin amacı ne? Türk Lirası bu süreçte diğer paralara göre neden daha güçlü?

Bir Türk atasözü ‘ölmüş eşek, kurttan korkmaz der’
İngilizler ‘dead mice feel no cold ‘ diyorlar, Almanlar ‘ tote mause werden nicht kalt’
Nerdeyse her dilde tam karşılığı olan bir deyim var… ve bu deyim Türk finans piyasalarında geçmişten bugüne yaşadığımız zorlu süreçte, korona virüsü ile beraber geldiğimiz son noktayı gayet iyi özetliyor.

Piyasalar son beş yılda yaşayabileceği her türlü olumsuzluğu yaşadı. Her olumsuzluk piyasada olan son yabancı yatırımcının da satış yaparak ülkeyi terketmesine yol açtı. Diğer taraftan ülkede halkın yarısından fazlası mevduatını dövize çevirerek bankaya koydu. Bankalardaki mevduatın yarısı, yaklaşık 223 milyar dolar seviyesinde döviz mevduatı halk tarafından bu tür tehlikeler için bekletiliyor.Altın hesapları ve yastık altında da buna yakın bir miktar olduğu tahmin ediliyor. Gelinen noktada bono ve tahvilde pozisyonunu oldukça azaltan yabancı yatırımcının borsada pozisyonu görece daha fazla ve bu bir miktar satışa yansıyor. Borsadaki düşüşün büyük nedeni de bu. Diğer tarafta ise döviz alma paniği yok ve pozisyonlar çok değil. Ancak borsadaki satışlar sürecek mi derseniz, borsadaki yabancı hesaplarının da bir çoğunun aslında yerlilerin yurtdışındaki fonları olduğunu hatırlatmak isterim. Yabancı kurumsal fonlar ise bu tür sert hareketlerde genelde satış yönünde hareket etmiyor.

Yani aslında her şey normal gitseydi dövizde bu tür bir çıkış olmayacak ve halk her zamanki gibi ‘çoğunluğun yaşadığı piyasa kaybı ‘tabirine uygun olarak bu işten zararlı çıkacaktı. Dolar çıkmayacak hatta düşecek, bundan yaklaşık 9 ay önce faizlerin düşeceğini öngörerek, dövizini yüksek fiyata bozup, yüksek faizlerden de pozisyon alan ve her fırsatta olumlu rapor yayınlayarak portföy karlarını arttıran kimi avrupa bankaları çok karlı çıkacaklardı. Ancak borsada endeks 90 bin seviyelerinde iken aldıklarını 150-160 bin endekste satmayı düşünürlerken, korona virüsü patlak verdi.Yüksek pozisyonda olanlar, Türk halkının bıkıp, dolarını altınını satarak, onların varlıklarını yüksek fiyata satın almasını planlamışlardı. Ama evdeki hesap çarşıya uymadı.

Aslına bakarsanız Türk borsası ve Türkiye’deki her türlü varlığın fiyatı dünya örneklerine göre zaten çok ucuza fiyatlanmıştı.Yani bizde nerdeyse inşaat maliyetine daire satışları olurken aynı daire Paris’te 30 katı edebiliyordu.Arsa payı fiyatlamaya dahil edildiği modellerde bile 10 katına yakın bir fark oluşuyor.Yani geliri yüksek olanların Türkiye’de yaşamak istemediği sonucunu buradan çıkarabiliyoruz.Bunun nedenlerini tartışmak bu yazının konusu değil,sadece ekonomik değil,siyasi,sosyolojik ve tarihsel bir çok nedeni var.

Yani sonuç olarak geldiğimiz noktada Türkiye’deki pozisyonlarını boşaltma fırsatı bulamayan bu büyük kurumlar, bankalar, fonlar kader ortağımız olmuş durumda. Bunu nerden anlıyoruz derseniz, Korona paniği ile beraber ülke para birimlerinin değeri ne olmuş dolar karşısında ne kadar değer yitirmiş ona bakalım. Türk lirası 20 Ocak’tan beri yüzde 10 civarında değer yitirirken diğer ülke para birimleri ortalama yüzde 16 civarında değer yitirmiş durumda. Rus Rublesi ve Brezilya reali ise yüzde 20 leri aşmış durumda.

Bu oran daha iyi noktalardaydı ama Türkiye’de pozisyonu olan bazı büyük yabancı bankaların zorda olduğu, likidite sıkıntısı yaşadığı ve son aldıkları pozisyonları bozacakları dedikodusu TL’ye satış getirdi.

Diğer taraftan beş gün önce Bloomberg’de, TL ‘ye ilişkin olumsuz bir rapor yayınlandı. Gelişmekte olan ülke paralarının yüzde 30 değer kaybedeceğini öngören bu rapor ile TL’de değer kaybı hızlandı. Bloomberg News gelişen piyasa stratejisti Simon Flint’in bu analizine göre önümüzdeki dönemde yaşanacak likidite sıkıntısı en çok gelişmekte olan ülke paralarını etkileyecek. Türk lirası ise analizde incelenen para birimleri içinde dolar karşısında en sert değer kaybedebileceği öngörülen para birimi. Bu analize göre, 20 Ocak’tan bu yana yüzde 6,7 değer kaybeden Türk Lirası gelecek dönemde yüzde 39,3’e varan düşüşler yaşayabilir denmişti ve analiz sonrası TL’ de satışlar artarken değer kaybı da yüzde 10’ları aştı. Analizin Türkiye’ye özel dipnotunda ise düşüşün swap işlemlerde uygulanan işlem kısıtlamaları nedeniyle bu öngörülen oranın altında olabileceğine dikkat çekildi.

Peki bu swap nedir derseniz? Basitçe iki tarafın iki farklı para biriminde faiz ödemelerini değiştirmeyi kabul ettiği sözleşmelerdir. Sözleşmenin sürecinde, değişken faiz oranı ödemeleri, genellikle üç ayda bir değiştirilir. 17 Mart’ta, fonlama riskini avrodan dolara takas etmek için ödenen prim 2011’den bu yana en geniş seviyeye yükseldi. Prim, izleyen günlerde daralmasına rağmen yüksek seviyede kaldı. Bu, Fed tarafından finansal piyasalara nakit enjekte edilmesine rağmen ,yatırımcıların hala dolar almak için mücadele ettiğini gösteriyor.Bunun nedeni krizsel süreçlerde psikolojik olarak likiditeye dönerken,likit varlığın ,piyasada en fazla borçlanılan varlığa sahip olmaya çalışmaktır.Borçlanma için referans kabul edilen para birimi,piyasa tarafından en fazla kabul edilen ve güven duyulan para birimidir.Eğer herkes dolar bazında borçlanıyorsa,elinizde varlık olarak dolar tutmak sizin için karlı olabilir,çünkü borçların vadesi geldiğinde dolara olacak talep,doların değer kazanmasına yol açacaktır.

Peki piyasalar nereye gidiyor ? Salgının boyutu ve ne kadar süreceği yakın bir zamanda modellenebilir olacaktır. Avrupa’dan gelen veriler yüzde 7 civarında bir ölüm oranına yol açtığını gösteriyor. Çin’den gelen verilere ise geçmişte uyguladığı sansür nedeniyle güven ile bakılmıyor, zaten son gelen haberler ve rakamlarda da Avrupa ile ciddi farkların ortaya çıkması bunu destekliyor. Virüsler ne yazık ki şüpheli istatistikler ile durdurulamıyor. Bu modelleme içinde Türkiye’nin en kötü duruma olacağına inanmıyorum. Hatta göreceli olarak iyi durumda bile olabilir. Ancak tedbirler siyasi ve popülist bir yaklaşım sergilenerek gevşek tutulmamalı. Ekonomik açıdan alınan tedbirlere ek maddeler eklenmelidir, şu an alınan tedbirler yetersiz kalacaktır. Bu süreçte batan, iflas eden firmalar ayrı bir tarafta ele alınırken, maaş alamayan, işsiz kalanlara yönelik ayrı bir planlama yapılması gerekecektir.

Destek ve teşvikler direk halka verilirse ,dönüşü çarpan etkisi daha yüksek olacak ve sosyal devlet ilkesi çalışmış olacaktır. ABD ve gelişmiş ülkeler halka direk çek dağıtmayı düşünüyorlar. Kobiler tarafında da her kobiye, benzer faizsiz 3 yıl vadeli kredi desteği, vergi istisnası ve kira yardımı yapılmalıdır. Her kobiye sgk tarafında destek ve teşvik sağlanmalıdır. Bu önerdiğim tedbirlerle beraber krizin en şiddetli günlerini yakın zamanda yaşayacağımız ve yaz ortasına doğru rahatlama olabileceği öngörülebilir. Piyasalarda bir çok kere ucuz fiyat fırsatları oluşabilecektir, önemli olan ise sermaye kaybına uğramamaktır. Biz borsacıların bir sözü vardır;

‘Borsa bitmez, paran bitmesin.’